Anasayfam Yap | Künye | İletişim | Reklam

    Anasayfa

   Resim - Fotoğraf

    Sahne Sanatları
    Müzik - Konser
    Sinema - Tv
    Kültür - Edebiyat
    Tarih - Arkeoloji
    Tasarım - Mimari
    İnsan - Polemik
  ●  Bizden Haber
  ●  Yazarlar
  ●  Yasal Uyarı
  ●  Linkler

 

Bizi Facebook'tan Takip edin Bizi Twitter'den takip edin

 

Üye / Yazar Girişi

 Kullanıcı :

 Parola   :

  Kayıt Ol

 

 

Kuzgunun Rüyaları

ŞEHİR TİYATROLARI
İSTANBUL DEVLET TİYATROSU

  


 

 

 

 

 

 

DİVRİĞİ ULU CAMİİ VE DARÜŞŞİFASI

Külliyeler vardır ki banisini ölümsüzleştirir.
Külliyeler vardır ki yapıldığı devri yüceltir.
Külliyeler vardır ki geçmişten geleceğe ışık tutar.
Bu ışık kişinin kültürüne ve aldığı eğitime hitap edip onu düşünceden düşünceye, hayalden hayale ve hayretten hayrete sevk eder.
İşte bu özellikleriyle Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası nevi şahsına münhasırdır.

Hicri 626 yılında yapımına başlanan ve tarihte Ahmet Şah (Mengücek) külliyesi olarak bilinen yapıttan geride kalan Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası 38. doğu meridyeni ile 39-22 kuzey paralelleri üzerindedir. Bitişik nizamda yapılan Camii ibadete açık olup, medrese, türbe ile birlikte ziyaretçilerini ağırlamaktadır.

Her ziyaretçi kendi penceresinden değerlendirip yorumunu orada yapıyor. Ortak olan görüş "Devrinin aynasıdır. Öncesi ve sonrası yoktur. Hamurdan dahi bu kadar teferruatlı güzel yapılmaz. Bu eser insan yapısı olamaz! Yüzde yüz melekler yapmıştır." v.s gibi hayret ve övgü ifade eden sözcüklerdir.

UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası listesine alınmış, insan yapısı ilk İslâm eseridir.

Bu eser: Dört büyük taç kapı, iki katlı medrese ve bir türbeden müteşekkildir. Camii ile medrese bitişiktir. Bu özelliğinden ötürü Anadolu’da ilk bitişik yapıttır.

Cami: On altı direk, 23 tonoz, bir fenerlik, bir maksure kubbe ve kırk kemer ile tamamlanmıştır. Mihrap ve minber ise ayrı bir özellik taşır.

Minber üzerindeki 19 hadisi şerif, Bakara-Tövbe-Cin-Mümin-Yusuf sürelerinden ayetler ve Esma-ül Hüsna’dan bazı isimler bulunmaktadır. Bunlar Selçuklu sülüsüyle yazılmış olup nebati süslerle de güzellik kazandırılmıştır. Külliyede her şey yok olsa bile, minberdeki yazıların açıklanması ve burada kullanılan teknikler yeniden yapılmasına yardımcı olur.

Medrese: Bir giriş holü, dört direk üzerinde bulunan bir fenerlik, ortada havuz, iki küçük bir büyük eyvan, sekiz oda ile güney cephesinde bulunan üst kattaki iki hol ve iki odadan ibarettir. Alttaki iki küçük eyvanda ve kuzey doğu istikametindeki odada kabirler vardır.

Ahmet Şah külliyesi: Cami, medrese, türbe, gasilhane (Ölü yıkama yeri), kapalı çarşı, hamam, bedesten, sübyan (ilk ve ortaokul) mektebi, yol, köprü, han, aşevleri, su yolları, çeşmeler, muhtelif kuyular, tekke ve zaviyelerden ibarettir. Bu yapıtların tamamı için iki veya üç yıl hazırlık yapılmış ve 15 yılda bitirilmiştir.

Bu yapıtlardan olan ve yıkılana kadar da işlerliğini yürüten tarihi çeşmeler, son 40 yıl içinde yıkılmıştır. Halk, sekiz yerde yenisi yapmıştır. Bu gün bile kasaba halkı Ahmet Şah Suyu'nu içmektedir.

Külliyede; hamam, bedesten ve aşevinden kalma harabeler, plan ve proje bakımından bizlere ışık tutmaktadır. Cami ve medrese ise bir muammadır. Eğer güzellik ve estetik yönünden bakarsak motif ve desenler o kadar güzel bir şekilde yerleştirilmiş ki insanın ruhunu okşuyor ve onu rahatlatıyor. İnsan burada yorgunluğunu unutup hayallere dalıyor. Çünkü her insan burada kendi kültüründen bir şeyler buluyor.

Büyük bir coğrafyaya (beş kıtaya) yayılan atalarımız gittikleri yerlerin kültürlerini ve her türlü ilim ve bilimlerini ana yurda taşıdıkları gibi kendilerindeki bilimi ve tekniği Acuna yaymışlardır. Atalarımız tarihi rivayet ve şecerelere göre; Hz. Nuh’un oğlu Yasef’in torunlarıdır. Tarihi destanlar, masallık rivayetler, tarihi anıtlar, tarihi halı ve kilimler, adet, gelenek, görenek, atasözleri ve deyimler, Türk ili, Türk Devletleri rivayet ve şecereleri incelendiğinde göze çarpan en önemli husus dünya üzerinde var olmuş ve var olan medeniyetlerin kullandıkları semboller, teknikler, geometrik şekiller ve sayılar aynı olup aynı anlamlara gelmesidir. Nuh tufanında yok olan Mu ve Atlas medeniyetindeki kamalı haç: Anadolu’da, Mezopotamya’da, Tibet’te Hindistan’da çarkı felek olarak bilinir, (Kainatın döngüsü ve onu idare eden) yaratıcının sembolüdür.

Banileri Ahmet Şah ve Turan Melik; ustaları Mugis oğlu Hürrem Şah, İbrahim oğlu Ahmet El Tiflisi, Nakkaş Mehmet ve diğer ustalar Hocaları olan Abdullatif El Bağdadi rehberliğinde diğer hocaları olan Bahaattin Velet’in nüfuzu altında, Muhyiddin Arabî’nin düsturunda hareket etmişlerdir. Muhyiddin Arabî’nin: “Arifler duygularını başkalarına anlatamazlar. Onları ancak sembollerle açıklarlar. ” vecizesini burada gerçekleştirmişlerdir. Bu açıdan külliyeye bakarsak binlerce sembol, geometrik şekil ve sayılar ile ayet ve hadisler bizlere kütüphaneler dolusu ansiklopedik bilgiler verir. Çünkü: Bir sembolün yedi nazari (zahiri) ve yedi dini (batini) olmak üzere on dört anlamı vardır.

Bunlara benzer yüzlerce gizli kalmış ve bizlere unutturulmuş hazineler sembollerin arasına sıkıştırılmıştır. Bu düşünceyi Hermes ne güzel açıklamış: ”- Ey taşlar! Sendeki bu ilim sadece gelecek kuşaklara bir hikâye bir yol gösterici değil, resim olarak kalacaktır. Burada sizlere külliyeyi anlatmakla bitiremeyiz.


Asım BİLGİLİ
30.12.2015

Facebook ta paylaş


Yazarın Tüm Yazıları...  -   Yazar'a mesaj yaz  -   Yorum Yaz 











 

Yorum Yaz

 

Tavsiye Et

Okuyucu Yorumları


 

SanatsalHaber Basın Konseyi üyesi olup Basın Meslek İlkelerine uymaya söz vermiştir. SanatsalHaber'de yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Sitede yayınlanan yazı ve fotoğrafların her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Copyright © 2008-2021 SanatsalHaber.com.