Anasayfam Yap | Künye | İletişim | Reklam

    Anasayfa

   Resim - Fotoğraf

    Sahne Sanatları
    Müzik - Konser
    Sinema - Tv
    Kültür - Edebiyat
    Tarih - Arkeoloji
    Tasarım - Mimari
    İnsan - Polemik
  ●  Bizden Haber
  ●  Yazarlar
  ●  Yasal Uyarı
  ●  Linkler

 

Bizi Facebook'tan Takip edin Bizi Twitter'den takip edin

 

Üye / Yazar Girişi

 Kullanıcı :

 Parola   :

  Kayıt Ol

 

 

Kuzgunun Rüyaları

ŞEHİR TİYATROLARI
İSTANBUL DEVLET TİYATROSU

  


 

 

 

 

 

 

HANGİ DİLDEN KONUŞMAKI?...

Bazen insanlarla iletişim problemleri yaşayabiliyoruz. Aynı dilden konuşmadığımız, hatta hiç konuşamadığımız zamanlar da oluyor. Bazen de tamamen negatif bir iletişim içinde bulabiliyoruz kendimizi. İletişim duygu ve düşünce alışverişidir. Bir kendi kendimizle içsel iletişim, bir de karşımızdakilerle sözlü ya da sözsüz iletişim vardır. Hayatın güzellikleri yerini zorluklarına bırakmaya başlayınca, sanki güleryüzlülük yerini gerginliğe ve şiddete, sakin ve sabırlı olmakta sabırsızlığa ve saygısızlığa dönüşmeye başladı. Yapılan hoşnutsuz durumlar doğal karşılanır oldu. Oysa ki bir insanın itici ve çirkef olması pekte kabul görür bir durum değildi. (çirkef: utanması olmayan, arsız ve kavgacı anlamına gelebilen, haksız olduğu halde savunmasından taviz vermeyen – itü sözlük), (iğrenç ve bulaşkan Türk Dil Kurumu) Oysaki şimdilerde malesef söylenmesi,hatta yazılması bile hoş olmayan bu sözcüğü bir çok insan için rahatlıkla kullanabilir olduk.

Günlük hayatımızda bir çok insanla karşılaşıyoruz. Bu insanların bazıları yetenekli, bazıları hiç bir işte dikiş tutturamayanlar, güzel konuşanlar, ne dediğini kendi bile anlamayanlar, eğitimliler, eğitime hatta eğitimcilere bile saygısı olmayanlar… Birde eğitimli olup boş konuşanlar, yeteneklerine ve bir çok iyi özelliklerine rağmen haddini bilmeyenler, eğitim öğretimin belki yalnızca eğitim kısmını alıp öğretimden hiç nasibini alamamış olanlar var. Eğitimli insanlarla kötü bir iletişim söz konusu olduğu zaman, bu tarz insanlarla doğru iletişimi yakalamak daha da zor olur, çünkü elindeki gücü iyi niyet dışında kullanıyordur.

Bütün bunlardan ümitsizliğe kapılıp, artık insanlarla konuşulmuyor, kimse kimseyi dinlemiyor, herkes saygısız diye kestirip atmalı mı, yoksa yapılabilecek bir şeyler var mıdır? Her ne şartta olursa olsun, gelişen dünya, ilerleyen teknoloji ve akıllı davranabilmek diye düşündüğümüzde insanlar bir şekilde mutlaka daha iyiye doğru adım atmak zorunda, atmıyorsa olduğu yerde debelenmekten başka bir kazanç elde edilemez. Ama toplumda iyiler, doğrular, güzellikler ne kadar çok olsa ve kötüler, kötülükler, yanlış ve çirkinlikler ne kadar az olsa da, olumsuzlukların insanlara etkisi, olumlu özelliklerden çok daha fazla.

Eğer sorun yanlış iletişimden kaynaklanıyorsa, çözümü nasıl bir iletişimle çözmek gerekir? Bu gibi durumlarda ne yapmalı, iletişime nasıl devam etmeli? Karşımızda kötü, üstüne üstlük cüretini aşıp saygısızlık yapacak,hatta haksız yere bile olsa saldırıya geçecek kadar çirkef birileri varsa nasıl davranmalı? Çözüme giden iletişim nasıl sağlanmalı? Hangi davranışımız sonucunda nasıl bir durumla karşılaşabiliriz?

İletişim problemlerinin çözümünde, bir takım davranış şekilleri gösterilebilir. Eğer tepkilerimiz, bir prensip ya da davranış şekline dönüşmemişse, yalnızca zamanımızın var olduğu durumlarda seçenekleri düşünebiliriz ve bunların hem olumlu hem de olumsuz bir takım sonuçlar doğuracağını bilmeliyiz. Diğer türlü zaten içgüdüsel tepkiler devreye girecektir.

İlk davranış biçimi: etkiye tepki. Yani size nasıl davranılıyorsa sizin de aynı tepkiyle cevap vermeniz. Karşınızdaki bağırdıkça siz de sesinizi yükseltirsiniz, karşınızdaki saldırıya geçince siz de saldırganlaşırsınız. Hakarete daha okkalı hakaretlerle karşılık verir, artık düşünceler ve sözler dağılır, çoğu zaman asıl problemin ne olduğu bile unutulur, tartışma sonradan gösterilen davranışlarla ilgili olarak devam eder. Buradan bir sonuç çıkması genellikle kimin daha soğukkanlı, dayanıklı, güçlü ve karalı olmasıyla doğru orantılıdır. Güçler terazinin kefeleri gibi sürekli tartılır kimin gücü daha fazlaysa üstün gelme çabaları devam eder durur. Eğer güçler dengesi eşit gibiyse tehlikenin boyutu daha da büyüyebilir. Bir türlü sonuçlanamayan tartışmada artık tehditler ’’sen benim kim olduğumu biliyormusun?’’, karşılığında ‘’umurumda bile değil asıl sen beni tanıyormusun?’’ tarzı diyaloglarla sürer gider. Hatta bu durumlarda bel altından vurmak tabirine uygun davranışlar da görülebilir. ’’Zaten cinsel açıdan tatminsiz insanlar senini gibi davranır’’ şeklindeki söylemler karşı tarafı bir nebze olsun durdurmayı düşünülerek söylenebilir, ama toplumca en hassas olduğumuz bu konu karşı tarafı daha saldırganlaştırır ve artık işler her şeyi göze alabilecek derece çığırından çıkabilir. Gazetelerin üçüncü sayfaları genelde bu tarz çözümsüzlüklerden kaynaklanan haberlerle doludur. Sonuç oldukça gergin, çözümsüz hatta bazı durumlarda tehlikelidir.

İkinci davranış biçimi: tepkisiz kalmak. Birinci durumun tersi olarak bazen olaylara karşı tepkisiz de kalabiliriz. Bir çeşit karşımızdakini yok saymak. Karşı tarafa en ağır gelen, en yaralayıcı durumlardan biridir iletişimi tek taraflı yani cevapsız bırakmak. Örneğin eşlerden biri diğerine küser, hiçbir iletişime geçmez, kapatır bütün yolları. Oldukça huzursuz eden bir durumdur, üstelik genellikle karşı tarafın daha da hiddetlenmesine sebep olur. İpleri koparma noktasında, önemsenmeyen ya da karşınızdakini daha da germek istediğiniz zamanlarda tercih edilebilir. Ya sinirler iyice gerilecek yada pes edecektir, belki de bu durum entellektüel, bilgili, modern, sevecen görünen karşı tarafın, asıl gerçek yüzünü ortaya çıkartacaktır. Ama sessiz kalabilmek oldukça zordur, onca tepkiye, tepkisiz kalabilmek insanı zorlar, yorar ve kontrolünüzü kaybetmemek büyük başarı gerektirir. Sonuç olumsuzdur çünkü kazanılan bir şey yoktur ortada. Ne karşınızdaki bir şey öğrenmiş ne de siz kendinizi yeterince ifade edebilmişinizdir. Sorun yine çözülmeyi beklemektedir. Belki bu durumun tek yararı zaman kazanmak olabilir.

Üçüncü bir yol: İkna yöntemi. Karşınızdakinin saldırgan tavrına karşılık, siz soğukkanlılığınızı koruyarak yanlış yapılanları düzeltirsiniz, olayların farklı yorumlandığını gösterirsiniz, doğru bilgileri sunarak, bilgisinin yanlış olduğunu anlatmaya çalışırsınız. Ama bu karşı tarafın sizi dinlemek isteyip istememesiyle ilgilidir. Bu arada karşınızdakinin size karşı söylediklerini ve ima ettiklerini yok sayabilmeniz gerekmektedir. Sizi dinlemiyorsa, aynı tavrı devam ettiriyorsa, aynı dil söz konusu olmayınca, karşılıklı birbirini anlamakta oldukça zorlaşır ve bu durum sizin de onunla aynı dili konuşmanıza yol açabilir. Var olan durumu göz ardı ederek, sakin tavırlı davranmaya devam edebilmek gerçekten güçtür. Karakterin ve kendine güvenin çok iyi olmasını gerektirir. Burada bir deyimi hatırlatmak uygun olacak ’’ne söylerseniz söyleyin, sözleriniz karşınızdakinin anlayabileceği kadardır’’. Bir süre sonra ya siz ya da karşınızdaki pes edecektir ama istenen sonunun çözümü olamayacaktır.

Erdem, ya da erdemli olmak nedir peki ? Olaylar karşısında yanılgıya düşmeden, doğru davranabilmeyi başarabilmek, önyargısız ve objektif olabilmek, her canlıyı kutsal ve saygıdeğer görmek, sınırlarını aşmadan kendini ifade edebilmek, detaylara boğulmadan biraz daha dışarıdan bakabilmeyi başarıp, çözüm üretebilmek. Var olan olumsuzlukları olumlu davranışlarla değiştirebilmek. Bütün bunları saygı çerçevesinde başarabilmek, olgun davranabilmek. Olaylara ve durumlara göre değil, kendinizle içsel barışık olarak yaşayabilmek.

Burada söz ettiğimiz yollardan hiç biri sorun çözmede doğru iletişim yolu değildir. Öncelikle ‘’ya göründüğün gibi ol, ya da olduğun gibi görün’’ sözüne uygun olarak ve çocuklarımızı da düşünerek; kırmamak ya da hayır diyememek yüzünden kendimiz iyi hissetmeyeceğimiz , bize zararı olacak ortamlardan ve kişilerden, imkanımız varsa ve daha işin başındayken uzak durmaya çalışmalıyız. Ama bu her zaman mümkün değil, okulda, işte,sosyal yaşamımızda mutlaka istemediğimiz kişilerle istemediğimiz durumlar yaşayabiliriz.

Hayalci ya da kaderci bir düşünceyle ‘’razı mı olalım’’? Aziz Nesin’in dediği gibi onca aptalın olduğu bir yerde çözümsüzlük mü, yoksa yapılabilecek bir şeyler var mıdır? Boş ver, inceldiği yerden kopsun mu, yoksa hayatımıza giren herkesi tek tek bir oya gibi işlemeye çalışmak, saygı ve sevginin ne kadar güçlü olduğunu göstermeye çalışmak, bilgiyle insanları ehlileştirmek, yaşamın güzelliklerini fark ettirmeye çalışmak mı? Nedir yanlış iletişimden doğan sorunları çözme yolu ?

Bu konuda uzmanlar diyor ki: İyi bir çözüm için ilk ve en önemli şey, tarafların şartlarının eşit olması sağlanmaya çalışılmalı. Yani bir taraf sinirli bir taraf sakinken değil, her iki tarafında sakin olduğu durumda çözüm üretilmeye çalışılmalı. İkinci önemli konu, iletişimin bozulduğu yerin dışında bir yerlerde çözümle ilgili iletişime devam edilmeli. Diğer türlü problemin gerçekleştiği anda ve ortamda ki çözümler gerçekçi çözümler olmayacaktır. Ve en çok dikkat edilmesi gereken üçüncü konu, çözüm bulunana kadar ki zaman aralığında, çözüme giden yolları tıkamamak, çözümsüzlüğe yol açmamak. Yani eğer ‘’yeniden açmanız gerekecekse kapıları kapatmamak’’.

Eşler arasındaki sorun için evin dışında bir yerlerde konuyu çözmeye çalışmak, ya da karşımızdaki çocuksa örneğin onun boyu seviyesinde konuşmak, her iki tarafında uygun olduğu zamanı ayarlamak gibi bazı konular önemli. Ödevini yapmamasıyla ilgili bir problemi, çocuğun tam da oyun oynadığı sırada çözmeye çalışmak, baştan çözümsüzlüğü getirecektir. Yani ‘’ortam’’ ‘’zaman ‘’ve ‘’şartlar’’ tarafların eşitlenebileceği şekle getirilmeye çalışılmalıdır. Bunu sorunun çözümlenebilmesi için randevulaşmaya benzetebiliriz. Bu, tarafların çözümle ilgili önerileri de beraberinde getirmelerini sağlayacaktır. Olayların gerginliğinden sıyrıladığımız zaman, bilinçli düşünmeye ve çözüm üretmeye daha elverişli düşünce yapısına sahip olabiliriz. Daha akılcı düşünebilir, daha uzlaşmacı yollar bulabiliriz. Duygularımız ya da hırslarımızdan arınmış, inatlarımızın etkisinden kurtulmuş olduğumuz durumlarda çözüm daha kolay ve uygulanabilir olacaktır. Burada dikkat edeceğimiz bir ayrıntı ‘’bulduğumuz çözümü uygulama aşamasında yeniden başa dönüp olumsuz yargılamalardan kaçınmamız gerektiği. Örneğin hafta sonuna kadar yapmaya söz verilen bir davranış için daha haftanın başında ‘’biliyorum asla yapmayacaksın’’gibi sürece giden yolu engellememek çok önemli. Karşılıklı fikir alışverişiyle anlaşmayla, ortak uzlaşıyla alınan kararlar, diğerlerine göre (zorla, tehditle, rüşvetle, yalvararak vs…) daha gerçekçi ve uygulanılır olacaktır.

Tabi bütün bunlar ne zaman geçerli ? Tarafların her birinin var olan problemi çözmek istedikleri durumlarda. Peki ya problemi çözmek bir yana, problemin var olduğu bile fark edilemiyorsa hatta karşı taraf size problem çıkartan durumun farkında bile değilse… Daha sonrada bu konuyu kaleme alalım… Elimizden geldiğince,ne gerekiyorsa; göreceğiz, fark edeceğiz, öğreteceğiz, yapacağız, başaracağız… Biliyorum çok zor bir şey istiyoruz çok…


İlknur ERŞAHİN ÇAKICI
9.09.2013

Facebook ta paylaş


Yazarın Tüm Yazıları...  -   Yazar'a mesaj yaz  -   Yorum Yaz 



 

Yorum Yaz

 

Tavsiye Et

Okuyucu Yorumları


 

SanatsalHaber Basın Konseyi üyesi olup Basın Meslek İlkelerine uymaya söz vermiştir. SanatsalHaber'de yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Sitede yayınlanan yazı ve fotoğrafların her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Copyright © 2008-2021 SanatsalHaber.com.