Anasayfam Yap | Künye | İletişim | Reklam

    Anasayfa

   Resim - Fotoğraf

    Sahne Sanatları
    Müzik - Konser
    Sinema - Tv
    Kültür - Edebiyat
    Tarih - Arkeoloji
    Tasarım - Mimari
    İnsan - Polemik
  ●  Bizden Haber
  ●  Yazarlar
  ●  Yasal Uyarı
  ●  Linkler

 

Bizi Facebook'tan Takip edin Bizi Twitter'den takip edin

 

Üye / Yazar Girişi

 Kullanıcı :

 Parola   :

  Kayıt Ol

 

 

Kuzgunun Rüyaları

ŞEHİR TİYATROLARI
İSTANBUL DEVLET TİYATROSU

  


 

 

 

 

 

 

HAYATIMIZ PEMBE DİZİ

Ne zaman tv kanallarına göz atsam, gün boyu primetime dahil sürekli pembe dizi gösterimde. Pembe dizi her zaman popüler, insanlar ekrana kilitlenip, tutkuyla dizi izliyorlar.
Ekonomi, siyasal çekişmeler, hesaplaşmalar, dünya olayları kimsenin umurunda değil gibi. Sohbetler, konuşmalar; dizi karakterleri ve ne konuştukları, dizinin nerede kaldığı üzerine!
Sorun, yerli pembe dizilerde insanlara kötü örnek olan davranış biçimlerinin neredeyse temel öge olması. Bu açıdan neredeyse şiddet ve pornografi içeren filmler kadar zararlı.
Çünkü filmdeki karakterler sürekli birbirleri ile çekişiyorlar, kavga ediyorlar, bağırıyorlar, tehdit ediyorlar, beddua ediyorlar. Çoklukla tuzak kuruluyor, arkadan iş çevriliyor. Alay, aşağılama gibi kötü davranış biçimleri sanki normal bir davranış biçimi olmuş.
Bazı dizilerdeki o doğulu bir feodal yapıdan gelen ve bireyselliğini geliştirememiş insanların, suçla iç içe olmaları, hele o konuşmadan uzun uzun bakışmaları, akıllara ziyan!

Entrikaların sonu gelmiyor.
Eğer hayat bu ise, toplum buysa, yanmışız biz!

Yabancılar bu dizilere ’soap opera’ (sabun köpüğü operası) diyorlar. Bazen yıllarca sürebiliyor bu tür diziler. Konu çok yavaş gelişiyor. Bir kaç ay bırakmış olsanız bile yine de konuyu anlamakta zorlanmıyorsunuz. Pembe diziler belli bir şablon üzerine hazırlanmış tv dizileri. Özellikle bölüm konuyu sonuçlandırmadan, izleyiciyi merak edeceği bir noktada bırakıp, yeni bir bölüme hazırlıyor. Sinemadan farklılığı burada, bir konu bitse bile, paralelinde yürüyen diğer kurgusal konular sonuçlanmıyor. Sadece sezon finalinde izleyiciyi bir sonraki sezona kadar unutturmayacak büyük bir sürpriz finalle ara veriyor.

Dizilerin ana karakteristik formatında kalabalık bir aile ortamı, iş ortamı veya bazen modern düzenin içinde dış görünüşte çağa ayak uydurmuş ama içten içe törelerle yaşayan bir aşiret düzeni insanlarının; insani ilişkilerini, duygusal ilişkilerini, romantizmi, aşkı (bazen cinsellikde içerebiliyor!), ahlaki duygusal iniş çıkışlarını işliyor. Olayların geçtiği sahne çoğunlukla sıradan ve yoksul izleyicinin merak ettiği zengin ve gösterişli bir çevrede geçiyor. Seyirci aslında çok profilik sığ detayları, içinden kendince sonuçlar çıkararak özümsüyor.
Doğal olarak öykülerini izlemeye bayıldıkları bu sanal üst sınıftan insanların, o izleyiciyi yabancılaştıracak olan sanat, kültür ve spora merakları yok. Öyle tiyatroya, baleye gitmiyorlar, ellerine kitap almıyorlar, klasik veya caz müzik dinlemiyorlar, tenis veya ekstrem doğa sporları yapmıyorlar nedense!
O kahramanlar sıradan insanlar gibiler, izleyiciden farkları; sadece güzel elbiseler içinde, son model arabalara binip, büyük ofisler veya zengin konaklarda dolaşıyor olmaları!

Sosyologlar, pembe dizi izleyicisinin amacının dizi ile oyalanıp eğlenip gerçeklerden kaçmak olduğunu söylerlerken, sakınca olarak dizileri uzun süreli takip eden izleyicinin de diziden kendi sanal gerçekliğini yaratması ve zaman zaman kendi hayatının gerçeklerini bu dizide görüp içselleştirdikleri ile yaşamaya kalkması gibi olgular.

Bu diziler sadece aydın çevrelerde değil, çoğu sağduyulu kişilerce de faydasız, hatta zararlı bulunuyor. Ama dizi endüstrisi, kendi yarattığı ekonomik düzeni içinde çok güçlü.
Pazar var, alıcı var, önünde durmak imkansız. Bizim ve diğerlerinin beğenmemesi onlara vız gelir!

Bir şeyleri düzeltmek bizim elimizde değil.
Yukarıda bahsettiğim olumsuz davranış biçimlerini ekrana getiren dizilerin yapımcı, yönetmen ve yazarlarının topluma karşı biraz daha sorumlu davranmalarını beklemek biraz saflık olabilir. Bu piyasanın sansür kurumu gibi çalışan RTÜK kurumu ise siyasal iktidarın kadrolaşması sonucu işin sanat, sosyal ve ahlaki boyutundan çok; muhafazakâr şekilci bir ahlakçılık peşinde tıkanmış duruyor. Onların derdi erotizm, çoğunlukla porno ile karıştırıyorlar ve hiç toleransları yok. Ama genç dimağlara şiddet ve nefret aşılayan sahneleri görmüyorlar. Öyle felsefi boyutta düşünüp, sektöre yön verecek konumda değiller yani.

Bir sinema düşkünü olarak ben, televizyonun sinema salonuna kıyasla konuyu uzun uzun anlatmaya uygun olduğunun farkındayım. Ama bence mesajı olan, sanatı olan, zekice kotarılmış bir dizi bile en fazla dört veya beş bölümü geçmemeli.

Biraz hayalciyim ama ne olur hep popüler olanın peşinde olmasak!
İçinde kötülük barındırmayan Jaques Tati filmolojisi gibi naif veya ‘Tinker, Tailor, Soldier, Spy’ filminin kurgusundaki kadar anlaşılabilmesi için üstün zekâ gerektiren karmaşık filmler beklemiyorum.
Ama ne olur bu pembe diziler şablonun dışına çıkıp, biraz daha zekâyı gıdıklayan, insanları düşünmeye alıştıran yapıda olsa.
İnsanlara olumlu mesajı olsa; sorumluluk, gönüllülük, uyumluluk aşılasa!
Ve ne olur, pembe dizi dışında dizilerimiz de olsa ve sadece aynı popüler kültür ikliminde olan komşu ülkelerde değil, üst düzey evrensel standartta da kabul görse.


Cengiz ÖZDER
4.04.2012

Facebook ta paylaş


Yazarın Tüm Yazıları...  -   Yazar'a mesaj yaz  -   Yorum Yaz 





 

Yorum Yaz

 

Tavsiye Et

Okuyucu Yorumları


 

SanatsalHaber Basın Konseyi üyesi olup Basın Meslek İlkelerine uymaya söz vermiştir. SanatsalHaber'de yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Sitede yayınlanan yazı ve fotoğrafların her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Copyright © 2008-2021 SanatsalHaber.com.