Anasayfam Yap | Künye | İletişim | Reklam

    Anasayfa

   Resim - Fotoğraf

    Sahne Sanatları
    Müzik - Konser
    Sinema - Tv
    Kültür - Edebiyat
    Tarih - Arkeoloji
    Tasarım - Mimari
    İnsan - Polemik
  ●  Bizden Haber
  ●  Yazarlar
  ●  Yasal Uyarı
  ●  Linkler

 

Bizi Facebook'tan Takip edin Bizi Twitter'den takip edin

 

Üye / Yazar Girişi

 Kullanıcı :

 Parola   :

  Kayıt Ol

 

 

Kuzgunun Rüyaları

ŞEHİR TİYATROLARI
İSTANBUL DEVLET TİYATROSU

  


 

 

 

 

 

 

BİR TİYATRO OYUNU: GİZLİ OTURUM

Bu kez bir oyun eleştirisi kaleme alıyorum. Bir oyun izledim, etkilendim ve sizlerle paylaşmak istedim!

Tiyatroyu seviyorum, tiyatroyu herkese öneriyorum. Tiyatro bize yaşam mücadelesinin çarkları arasında kaybettiğimiz ruhumuzu geri kazandırır ve zekamızı kamçılar. Tiyatrosuz hayat çok sığ kalır!

Neyse, bu kadar coşku verdikten sonra konuya girelim. Geçen akşam Şehir Tiyatrolarında GİZLİ OTURUM isimli oyununa gittik. Yazarı felsefeci, düşünür J.P.Sartre. Oyunun orijinal adı : ‘HuisClos’. Kapalı kapılar anlamına geliyormuş. Oyun dünyada ‘No Exit’ (Çıkış Yok!) adıyla tanınmış ve bence oyunun anlamına en güzel giden isim bu. Neden Gizli Oturum demişler anlamadım!

Ama öte yandan, oyunun entelektüel içeriğini (Zaten felsefi konulara bayılıyorum!) çok beğendiğimi belirtmeliyim. Bu cümleden oyuncuları ve yönetmeni ve bu oyunu sahneye koyanları da tebrik gerek!

Oyunun konusuna gelince hiç öyle komedi, vodvil beklemeyin. Sartre’ın bütün eserlerinde olduğu gibi hüzünlü, hiç umut ve coşkuya yer yok! Bunu bilmeden tesadüfen gelmiş olan birkaç dinleyici arada çıktı ama çoğunluk genç dinleyiciye göz attım, oyunu dikkatle izlediler, mesajları çok iyi aldılar. Arka sıramızda oturan birkaç genç, ara sırasında kendi aralarında konuşurken, oyunda henüz yeri gelmemiş replikleri tekrarlıyor ve varoluşçuluk felsefesini yaşlarından beklenecek şekilde ‘ti’ye alıyorlardı!

Oyunun kahramanları: Bir gazeteci yazar olan Garcin, posta memuresi İnes ve sosyetik bir güzel kadın Estelle. Bu üçlü sırayla, aslında cehennem meleği olduğunu sonradan anladığımız bir teşrifatçı tarafından, penceresi ve aynası olmayan, eşya olarak üç koltuk ve sembolik bir bronz heykelcik bulunan bir odaya getirilir ve kapatırlar. Konuşmalarından buraya işkence görmeye, acı çekmeye hazır geldiklerini hissederiz. Hele penceresiz odada geride bıraktıklarının onların arkalarından ne yaptıklarını görebildiklerinde, onların ölü ruhlar olduklarını anlarız. Daha baştan, baskın bir lesbiyen olan İnes ve Garcin birbirlerinden hoşlanmazlar ama her ikiside hoş kadın Estelle’i kendi tarafına çekmeye çalışır. Buraya ilelebet kapatıldıklarını bilen Garcin bu üçlü olarak birlikteliklerinin bir cezalandırıcı tarafından planlanmış olduğunun bilincindedir. Kurtuluşunun Estelle’le fiziksel birliktelik kurmak ve manevi olarak da doğrucu İnes’in gözünde kendini aklamak olduğunu umutsuzca bilir. İnes ise kendisine hiç yüz vermeyen Estelle’i Garcin’e kaptırdığını anlayınca, sivri dili ve kötücül kurnazlığı ile diğerlerinin buraya nasıl düştüklerini ortaya çıkarmaya çalışır.

Kendisini kurşuna dizilmiş barış yanlısı olarak tanıtmış olan Garcin’in, aslında askerden kaçarken vurulduğu ve asıl günahının ise intihar etmiş olan karısına vicdansızca kötü davranmak olduğu ortaya çıkar. Masum kadın görünen Estelle’in ise aslında yaşlı kocasını genç aşıklarla aldatan, genç aşığından yaptığı gayri meşru çocuğunu ise göle atarak aşığının acıdan intiharına sebep olduğunu ve kendisinin ise zatürreden öldüğünü anlarız. Diğerlerini zorla konuşturan İnes ise, kendi günahını kolayca anlatır. Kuzeninin güzel karısını kandırarak kocasının elinden almış ve sonrasında salt kötülükle kuzenini alay ve sivri diliyle hırpalayarak, kötü davranarak onu intihara zorlamıştır. O ise acılı kadın tarafından uykusunda havagazı zehirlenmesi ile öldürülmüştür. Üçü de diğer başkalarının intiharından sorumludur. Ceza çekmeleri bu nedendir.

Aslında daha salt bir kötülük olan İnes, sürekli diğer ikisinin bir araya gelmesini engellediği gibi, üçlü sonunda sürekli birbirlerini paralamaya başlarlar. Garcin dayanamaz: ’Buradan çıkayım, fiziksel acıya bile razıyım!’ der. Bir ara kapı açılır, dışarı çıkmaları mümkünken, hiçbiri dışarı çıkmayı göze alamaz. Birbirlerine eziyet etmeye devam ederler.

Oyunun ana mesajı ‘Cehennem başkalarıdır’ yani diğer insanlardır. Zaten gerçek yaşamda da böyle değil midir? Çoğu insan nedense varoluşunu, içselliklerinden gelen bir şekilde, başkaları ile didişerek ortaya koymaya çalışmazlar mı? Diğerlerinin kabalığı, çirkinliği, kötü dili, haseti vb.kötü huyları, insanlara cehennem yaşatmaz mı?

Son olarak, tiyatro mevsimi sona ermeden, merak edenler hangi sahnede bulurlarsa bu oyunu kaçırmasınlar!


Cengiz ÖZDER
23.02.2010

Facebook ta paylaş


Yazarın Tüm Yazıları...  -   Yazar'a mesaj yaz  -   Yorum Yaz 


Gizli Oturum
 

Yorum Yaz

 

Tavsiye Et

Okuyucu Yorumları


 

SanatsalHaber Basın Konseyi üyesi olup Basın Meslek İlkelerine uymaya söz vermiştir. SanatsalHaber'de yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Sitede yayınlanan yazı ve fotoğrafların her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Copyright © 2008-2021 SanatsalHaber.com.