Anasayfam Yap | Künye | İletişim | Reklam

    Anasayfa

   Resim - Fotoğraf

    Sahne Sanatları
    Müzik - Konser
    Sinema - Tv
    Kültür - Edebiyat
    Tarih - Arkeoloji
    Tasarım - Mimari
    İnsan - Polemik
  ●  Bizden Haber
  ●  Yazarlar
  ●  Yasal Uyarı
  ●  Linkler

 

Bizi Facebook'tan Takip edin Bizi Twitter'den takip edin

 

Üye / Yazar Girişi

 Kullanıcı :

 Parola   :

  Kayıt Ol

 

 

Kuzgunun Rüyaları

ŞEHİR TİYATROLARI
İSTANBUL DEVLET TİYATROSU

  


 

 

 

 

 

 

AVATAR YORUM

Avatar gündemimize birden bire girdi.
Öncesinde, hazırlık ve çekim aşamasında filan hakkında yorumlar pek medyaya düşmemişti. Vizyona girdiği gibi izleyen çocuklar olumlu bahsetse de, doğrusu ya popüler olandan uzak durmaya çalıştığımdan ve biraz da ergen yaş filmi olacağı önyargılarımdan ötürü gidip izlemekte pek acele etmedim.

Ama ne zaman ki filmi izledim, yargılarımın yanlış olduğu ortaya çıktı.
Bu film sıradan bir film değildi. En başta büyük paralar harcanarak ortaya çıkarılmış bir yapım. Bilim-kurgu demek veya duygusal bir film demek yetmiyor; güncel ve çağdaş, savaş karşıtı ve asıl olarak çevreci mesajı var. Belki bir Stanley Kubrick’in uzayda geçen ‘Space 2001’ filmindeki felsefi derinlik yok ama onun yerini basit, sağlam ve dürüst mesajla doldurmuş yazar ve yönetmen James Cameron.

Film 3D digital çekilmiş. Özel gözlüklerle izledik. 3 boyutlu film türünün önceki örnekleri gibi kısmen değil, baştan sona neredeyse 3 saate yakın sürenin tamamı 3D. Görüntü kalitesi çok iyi. Geçen yıllarda izlediğimiz o dehşetengiz ve karanlık Beauwulf gibi görüntü bozuk ve çizgili değil. Zaman zaman reflekslerinizle üzerinize doğru gelen bir şey yüzünden elinizle yüzünüzü kapatmaya yeltendiğiniz oluyor!

Görsellik Avatar’ın en büyük özelliği. Özellikle ‘Yıldız Savaşları’ vs. bilim kurgu filmi ile kıyaslandığında gerçekçi görselliğin, sahneye yansıtılan futuristik görüntülerin vardığı nokta inanılır gibi değil. Görüntülerdeki teknoloji sanki bir bilim kurgu değil de, günümüzdeki en uç teknoloji gibi olduğundan, izleyiciye son derecede inandırıcı geliyor.
Her yerde ekranı dolduran prompter benzeri interaktif monitörler, alabildiğine metalik araç ve makinelerin günümüz teknolojisinde öncelleri var ve size masalsı gelmiyor. (Pandora gezegeninin masalsı yaratıkları hariç!)

Hatta o havada uçan taş adalara bile inandırıcı gerçeklik vermek için, istasyonun kumanda merkezinde manyetik bir taş parçasının havada askıda durduğu minik bir maket sürekli kadrajda gözüküyordu (Bunun örnekleri teknoloji temalı hediyelik eşya satıcılarında gözünüze çarpar!) Bence bu sene bu film özellikle görsellik dalında kesin akademi ödülü alır!

Film mesaj olarak yukarıda bahsettiğimiz gibi, temelde çevreci, yeşilci ve anti militarist. Biraz Pagan, biraz Şamanist ama kesinlikle Tanrı inancına açık. Senaryo geleneksel Batı kültürü temel değerlerine sadık kalmaya çalışmış, temel şablonların dışına çıkmamış!

Film 2154 senesinde geçiyor. Uzak bir uzayda açgözlü, hırslı dünyalılar tarafından kolonileştirilen cennet gibi bir uyduda yaşayan ilkel ama çevreye duyarlı yerliler, acımasız sömürgecilerine karşı, yine dünyalı ama daha iyi yürekli bilim adamlarının desteği ile mücadele ediyorlar! Bu yönü ile konu ‘Dances with the wolves’ (Kurtlarla dans eden adam) filmi ile başlayan Amerikalıların yerlilere yaptıkları haksızlıklar üzerine günah çıkarmaya başladıkları yeni Western filmleri geleneğini devam ettiriyor. Filmin başroldeki oyuncusu Jack Sully (Sam Worthington) tipik Amerikan kahramanını canlandırıyor: iyi ve soylu yürekli, kendi çıkarını düşünmez, cömert, akıllı ama kurnaz değil, toplum için savaşacak kadar cesur.

İşte o filmdeki yerlilerin yerini Avatar’da uzaylı ırktan 3 metre boyunda yeşil derili kuyruklu insanlar almış. Ama onlar da aynı Amerikan kızılderilileri gibi yarıçıplak dolaşıyorlar, lülülü diye çığlıklar atarak at biniyorlar, tabiatı kurutmadan avlanıyorlar. Aynı efsanevi çevreci Seattle reis gibi çevreci söylemleri var. Ağaçları kesilince neredeyse üzüntüden ölüyorlar! Amansız düşmanları ise çıkarcı şirket temsilcisinin silahlı kiralık askeri olan ve aynı klasik Westernler’de kızılderilileri düşük bir ırktan vahşiler olarak gören acımasız General Custer’a benzeyen ve paralı askerlerin ölüm kusan komutanı olan Albay Miles (Stephen Lang). Bu karakter yönetmen Cameron’un önceki filmlerinden olan Terminatör’den veya Kıyamet (Apocalyse Now) filminden fırlamış ve transformer gibi bir robot silah kullanan bir savaş düşkünü.

İzlememiş olanlar için konuyu anlatmaya girişip merakınızı törpülemek istemiyorum. Ama tekrar söylüyorum, entelektüel derinliği fazla olmasa da, bu film görsel bir şölen. Oldukça uzun (2:40 saat) olmasına rağmen, izleyicinin ilgi ve dikkatini bir an bile düşürmüyor! Kim bilir, belki de sinema açısından bir kilometre taşı olabilir!


Cengiz ÖZDER
10.02.2010

Facebook ta paylaş


Yazarın Tüm Yazıları...  -   Yazar'a mesaj yaz  -   Yorum Yaz 





 

Yorum Yaz

 

Tavsiye Et

Okuyucu Yorumları


 

SanatsalHaber Basın Konseyi üyesi olup Basın Meslek İlkelerine uymaya söz vermiştir. SanatsalHaber'de yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Sitede yayınlanan yazı ve fotoğrafların her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Copyright © 2008-2021 SanatsalHaber.com.