Anasayfam Yap | Künye | İletişim | Reklam

    Anasayfa

   Resim - Fotoğraf

    Sahne Sanatları
    Müzik - Konser
    Sinema - Tv
    Kültür - Edebiyat
    Tarih - Arkeoloji
    Tasarım - Mimari
    İnsan - Polemik
  ●  Bizden Haber
  ●  Yazarlar
  ●  Yasal Uyarı
  ●  Linkler

 

Bizi Facebook'tan Takip edin Bizi Twitter'den takip edin

 

Üye / Yazar Girişi

 Kullanıcı :

 Parola   :

  Kayıt Ol

 

 

Kuzgunun Rüyaları

ŞEHİR TİYATROLARI
İSTANBUL DEVLET TİYATROSU

  


 

 

 

 

 

 

SÜREYYA OPERASINDA NAPOLİTEN KONSERİ

Opera ve bale, gösteri sanatlarının sahne üzerinde teatral bir düzende müzik ve dansın birlikte harmanlanarak icra edildiği, klasikleşmiş sanat türleri. Opera Avrupa’da Rönesans ile İtalya’da doğmuş. Önceli olan ‘şarkılı dram’ türünden farkı, konulu bir metin üzerine müzik ve hareketle inşa edilen dramatik bir ifadenin, gösterişli sahne düzenlemesi üzerinde, yine gösteriş yansıtan kostüm, ışık ve güçlü bir müzik desteğinde sunulması.Bütün bu efektler birlikte,müzik eğitimi olmayan sıradan seyirci nin bile aklında kalacak kadar güzel bir libretto parçası, orkestra desteği ile icra edildiğinde, o eserin üzerinde sanatın kendine özel etkisi ve sihri oluşur. Librettolar ise o eserin tacıdırlar.
Bu etkileyicilik ve gösteriş atmosferi, sonuçta bu sanatların sahneye konduğu yapıların mimari üslubuna kadar etkilemiş ve opera ve bale sahneleri saraylardan aşağı kalmayan mimari yapıları ile bulundukları şehirlerin, ülkelerin gurur kaynakları olmuşlardır. Bu mimari eserler ülkelerinin medeni seviyesini gösteren prestij anıtları gibi görülmüşlerdir. Başta Operanın anavatanı Napoli’deki Teatrodi San Carlo, Milano’da La Scala, Paris’deGarnier Sarayı, Londra’da Kraliyet Opera Binası, New York’daMetropolitan, Moskova Bolşoy, Çin GuangZou ve Sidney Opera House mimari açıdan dünyanın en etkileyici yapı örneklerini oluştururlar. Sidney opera binasının istiridye kabuğu formundaki dış yapısını hatırlamayan çok az sayıda idrakli insan olmalıdır!

Bu kadar güzelleme üzerine bile bir kısım okuyucu bale ve operaya karşı çekingen veya ret seviyesinde tepkilidir ki, bu normal bir şeydir. Bu durum sadece bizde değil, bu sanatların anayurdu olmuş ülkelerde bile böyledir.Herkesin bu tarz müziği sevmesi beklenmez. Ama esasta popülist yöneticinin, ülkenin iyiliği için bu müziğe karşı olmaması gerektiğidir. Ülkelerin gelişmişlik sıralamaları, uluslararası camiada saygınlığı evrensel sanatların klasik sanatların ne ölçüde takip edildiği bir sınıflandırmadan geçmektedir. Örneğin Çin devleti ekonomik kalkınmasını ortaya çıkarırken, çok yabancısı olduğu Batı’nın opera, bale ve klasik müziğine karşıpopülizm coşkusuna kapılıp sırt dönmemiş, ille de geleneksel sanat isterim diye tutturmamış (kültür devrimi dönemi hariç). 20 yıllık kısa bir dönemde evrensel sanatlarda çok sayıda sanatçı çıkardığı gibi, yakın zamanların en gösterişli opera binasını da onlar yapmışlar. Klasik sanatlar kendi üst kültür zihniyet ve düşünce evrenlerini oluşturuyorlar. Nice petrol zengini ülke vardır ki, bu olayı özümseyemediklerinden veya insan kaynakları buna hazır olmadığından, istedikleri kadar askeri, ekonomik güce sahip olsalar dahi sonuçta farklı kümelerde kalmaya mahkumdurlar.

Opera binasının şehir ile bütünleşik varlığının o şehrin önemini nasıl artırdığının bir örneğini anlatmadan geçemem. Ukrayna’nın Batısında sınır şehri Lviv yaklaşık 150 bin kişilik nüfusu ile küçük bir şehir sayılır. Şehrin coğrafi merkezinde bir opera binası var ki, şehrin sembolü olmuş. Turistler bu binayı görmeden şehirden ayrılmadıkları gibi sezonda biletler kapış kapış gidiyor. Şimdi diyeceksiniz ki, ‘ben ne milyon nüfuslu kentler gördüm bir sinema salonu yoktu, ne ülkeler gördüm, opera ve bale gibi sanatlara nefretle bakılıyordu.’Haklısınız ama onların hesabına üzgünüm derim ben de.

Mimari açıdan eşsiz yapılar olan opera binaları üzerine ilginç bir hikâye aktarmalıyım meraklısına. Dünyanın en ucunda, Amazon ormanının kenarında, nehrin ağzından 1500 km içeride, yabanın içinde Manaus isimli bir kent vardır. Günümüzde uçakla ulaşımı mümkündür ama 19.yüzyıl sonlarında burası henüz bir sınır kasabası idi. Öyle bir dönemdi ki, dünyanın kauçuk ihtiyacı çevredeki ormanlardan hasat edilen ve altın değerinde sakız ile o dönemde Brezilya’nın en ulaşılmaz uç kasabasını zengin etmekteydi. O dönemde kauçuk baronları zenginliğin zirvesine çıkmışlar, paraları ile ne yapacaklarını bilemiyorlardı. İçlerinden en güçlü olanı, ‘Manaus’a opera getirmek’ gibi bir saplantıya kapıldı. Vali destek çıktı, diğer kauçuk baronlarını da kaynak sağlamaya ikna etti. 5 yıllık para gücünün yarattığı olağanüstü çaba ile 1897 yılında Amazon nehri kenarında o dönem bir madenci kasabası görünümünden farklı olmayan Manaus’a muhteşem bir opera binası yapıldı. (Rakamlar tarihler yaklaşıktır, ufak tefek hatalar için beni bağışlayın. Sağ kolum kırık ve ameliyatlı. Sol el ile ancak tek tek yazmayı becerebiliyorum, internete girip gezinmek ve bilgileri teyit etmek çok güç bu şartlarda!)

Neyse ilk konser için Avrupa’nın en ünlü sanatçıları gelip ilk temsili veriyorlar. Sonra ne mi oluyor, daha ilk temsilde ’opera bana ters gelir’ diyen bazı baronlar konseri terk ediyorlar. Hani ‘Bayburt Bayburt olalı böyle eziyet görmedi’ şeklinde ifade edildiği söylenen bir durum ortaya çıkıyor! Konu ünlü yönetmen WernerHerzog’un ‘Fitzcarraldo’ isimli filminde sinema dilinde kaçınılmaz olan biraz abartı ile hikâye edilmiş ve büyük tutkunun verdiği o gayretle malzemeyi ulaşılmaz uzak ormana taşıyan maden mühendisi Fitzcarraldo, insanların operaya karşı davranışını gördüğünde isyanları oynamıştı! İlk gala gecesi anlayışsızlığının dışında Manaus operası tahminen 1912 de kapanmış. ‘Zenginlik hak etmeyenin elinde geçici olur’ misali, önce kauçuk ağacı fideleri Malezya’ya kaçırılınca tekel kırılıp fiyatlar düşmüş, sonra petrol ürününden suni kauçuk üretilince doğal kauçuk üretimi tamamen çökmüş! Manaus operası ise 80 sene kapalı kaldıktan sonra Brezilya merkezi yönetimi tarafından tekrar yenilenmiş, gösteri tekrar başlamış!

AKM’nin talihsizliğini hepiniz biliyorsunuz. Kapanıp yıllar süren bir sürece girildiğinde, Devlet Opera ve Balesi İstanbul sahnesi Kadıköy’de Süreyya Opera binasına taşındı. Süreyya Operası 1927 yılında sanatsever milletvekili Süreyya İlmen tarafından opera binası olarak inşa edilmiş. Sonra uzun yıllar hayırsever yapımcısının arzusuna karşı sinema salonu olarak çalışmış. 2007 yılında Kadıköy belediyesi opera binasını yenileyerek ilk kullanım amacını geri getirmiş. Matematikte iki yanlışın bir doğru oluşturduğu bir formül vardı, neyse onun gibi sonunda opera Süreyya Opera binasına gelmiş, İstanbullu da karşı yakaya alışmış, gösteriler dolu, koltuk bulmak neredeyse imkânsız. Gösteriden bir ay öncesi saat 10:00 internetten giriş yapıyorsunuz, yine de bulamıyorsunuz! (Burada bir yanlışlık olmalı! Acaba internet üzerinden çok az sayıda bilet mi veriyorlar?)

Şubat ayı başında bir grup sanatsever arkadaşla Napoliten Konseri gösterisine gittik. Tema operanın doğduğu yer olan Napoli’nin ruhunu yansıtan librettolardan oluşmuştu. İstek: acaba seyirciye güzellik olsun diye bir ‘nesundorma ve caruso için bestelenmiş o popüler parça eklenemez mi? Eleştiri: program çok kısa idi, bir saatte sona erdi. Gerçi anlıyorum, sanatçılar yoruluyor, gırtlak müsaade etmiyor ama sanatçı sayısı arttırılamaz mı? Kimi seyirci karşı yakadan iki saat yoldan geliyor, onlara biraz daha güzel müzik dinlettirilemez mi? Ben konseri kırık kol ile izledim, daha uzun sürse şikayet etmezdim!

Ek not: Bu övgü ile anlattığım konser öncesi, en alt katta tuvaletlere inen merdivende düştüm. Sağ kolum omuza yakın noktadan kırıldı. En alt üç basamak trabzan veya koruyucu olmadan boşluğa açılıyor. Ben en alt üçüncü basamaktan ikinci basamağa inerken boşluğa bastım. Ayrıca bir arkadaşım son iki basamak yüksekliğinin farklı olduğunu söyledi. Halbuki binanın orijinaline bakın, fuayedeki güzelim merdiveni yapanlar, korkuluksuz alt basamakları sağa ve sola dairesel çevirerek bir bütünlük sağlamışlar. Demek ki ilk yapıldığı senelere kıyasla restorasyon sırasında mimari ve mühendislik açısından gerilemişiz! Şimdi benim durumuma gelince, fiziki ve maddi zararım olmasına rağmen dava açmayı düşünmedim. Ama merak ediyorum acaba belediye ve opera kanadında bana açıp özür dileyecek bir düşünce var mıdır? Bakalım görelim.


Cengiz ÖZDER
20.02.2019

Facebook ta paylaş


Yazarın Tüm Yazıları...  -   Yazar'a mesaj yaz  -   Yorum Yaz 





 

Yorum Yaz

 

Tavsiye Et

Okuyucu Yorumları


 

SanatsalHaber Basın Konseyi üyesi olup Basın Meslek İlkelerine uymaya söz vermiştir. SanatsalHaber'de yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Sitede yayınlanan yazı ve fotoğrafların her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Copyright © 2008-2021 SanatsalHaber.com.