Anasayfam Yap | Künye | İletişim | Reklam

    Anasayfa

   Resim - Fotoğraf

    Sahne Sanatları
    Müzik - Konser
    Sinema - Tv
    Kültür - Edebiyat
    Tarih - Arkeoloji
    Tasarım - Mimari
    İnsan - Polemik
  ●  Bizden Haber
  ●  Yazarlar
  ●  Yasal Uyarı
  ●  Linkler

 

Bizi Facebook'tan Takip edin Bizi Twitter'den takip edin

 

Üye / Yazar Girişi

 Kullanıcı :

 Parola   :

  Kayıt Ol

 

 

Kuzgunun Rüyaları

ŞEHİR TİYATROLARI
İSTANBUL DEVLET TİYATROSU

  


 

 

 

 

 

 

FANTASTİK DİZİLER ZAMANI

Günlerin kısa ve gecelerin uzun olduğu şu karanlık ve soğuk dönemde, evde daha çok vakit geçirdiğimiz için, kaçınılmaz olarak dizi izlemek zamanı da gelmiş demektir.
İzleyicisinin (sanki Y kuşağının favori dizisi gibi!) merakla beklediği ‘Game of Thrones’ yeni sezonuna daha çok zaman olduğundan, özellikle bu kesimin izlediği iki dizi var ki, bu günlerde çok popüler.

Bu tarz dizileri sadece ergen yaşlardaki gençler izler demeyin. Bu iki dizi sınıf olarak fantastik olsa da, daha genç izleyicinin izleyemeyeceği ölçüde bir sertlik içeriyor. Yaş sınırlaması var, anlaşılmaları zor! Yaşı daha büyük ama genç izleyiciye cazip gelecek yanı ise; kuvvetli senaryo, güçlü kurgu, iyi oyunculuk, mükemmel yönetim ile inandırıcılık arayan izleyiciyi yakalıyor olması!

İlk dizimiz ‘Black Mirror’ (Kara Ayna). Her ne kadar biz yeni keşfetmiş olsak da, dizi 2011 Aralık ayında gösterime girmiş, bugüne kadar 3 sezonu yayınlanmış. Ama dizinin asıl dünya çapında izlenir olması 2015 yılında Netflix’in olaya karışıp, diziyi internette yayınlamaya başlaması ile başlamış. İngiliz yapımı seri (gerçekte Birleşik Krallık demek gerek, çünkü Britanya’da; İskoçlar, Galliler ve Kuzey İrlandalılar da yaşıyor!) Yapımcı Charlie Brooker tarafından yazılmış ama her bir bölümün senaryosu ve yönetmeni farklı.
Her biri diğerinden bağımsız bölümlerden oluşan dizinin konusu, yakın gelecekte geçiyor ve teknolojinin insan yaşamında ortaya çıkardığı karanlık yüzünü canlandırıyor.
Günümüzde bile idraki açık olanlarımızın şimdiden farkında olduğu, o aşırı teknolojik gelişmenin sonucu olan bazı olumsuzluklar, ekranda izleyiciye hiç inandırıcılık sorunu yaratmadan aktarılıyor. Örneğin bir bölümde; yaşamın tamamen sosyal medyaya endekslendiği bir gelecekte, kişilerin aldığı beğeni notlarına endekslenmiş kesin bir sınıf ayrımının oluştuğu toplum eleştiriliyor.
Nosedive (Burun dalışı-balıklama dalış) isimli bölümde, kişi-kahraman yanlış bir ‘like’ yaptığı için zincirleme bir süreçte beğeni notunu düşürüyor ve sonunda toplum dışı kalıyor! Günümüzde de bunun işaretlerini yaşamaya başlamadık mı? Sosyal medyada beğeni almak bazılarımız için çok öncelikli olmadı mı?

Dizi oldukça sert ögeler içeriyor demiştik başlangıçta. Dizinin ilk bölümü olan ‘National Anthem’ ( Ulusal Marş) iletişimin aşırı geliştiği gelecekte politikanın nasıl şekillendiğini, doğrudan demokrasi olayının gerçekleştiğini izliyoruz. ‘Doğrudan demokrasi’aslında demokrasinin ideal düzeyi. Ama burada görüyoruz ki, vatandaşların tepkilerinin, tercihlerinin bire bir izlendiği bu sistemde politikacılar oy ve iktidar uğruna en utanç verici bir şantaja bile boyun eğebiliyorlar.
Black Mirror genelde izleyici satısını artırmak için izleyicinin psikolojisine göre hazırlanmış formüllerle kurgulanan Amerikan sinemasının aksine, daha realist ve dürüst Avrupa sineması ürünü. Daha doğrusu o soğuk bakış açılı İngiliz sineması izlerini taşıyor. Gerçi olaya Netflix karıştığı son sezonda Amerikan bakış açısı da görülmüyor değil. En basitinden ışık ve mekanlar değişmiş, izleyiciyi sonunda ters köşeye yatırmak formülü işletilmiş.

Black Mirror bir ölçüde gelecekten haberler getiriyor. Ama sadece futuristik mesajları yok, bunun yanında felsefi ve ahlaki mesajları da var. Gelecekte insanlık durumları yine aynı olacak, yine insanlar idrak seviyesi sorunları yaşayacaklar, ne yazık ki yine içgüdüleri ile yaşayanlar rasyonel davranmamakta devam edecekler. Mesaj gelecekte teknoloji çok farklı olsa da insanlık durumları aynı olacak şeklinde.
Senaryoda yazar, idrakin gelişmiş arayüzler aracılığıyla bilgisayarlarda kopyalanıp, öldükten sonra bilincin sanal ortamlarda yaşamını sürdürmesini sağlayan geleceklerden söz ediyor! Yine bu paralelde sevdiklerimiz öldükten sonra fotoğraf video gibi görsellerin yanında, ölen kişinin anılarından ve başkalarının anlattıklarından oluşan entelektüel birikimle, idrakinin ve bir anlamda ruhunun fotoğrafı ile oluşturulan bütünün bir android yapının fiziksel ortamına yerleştirilmesi ile bir anlamda ölümsüzlük sağlanması gibi olağanüstü öngörüler var.
Okuyucu Stanley Kubrick’in ‘A Space Odyssey 2001 filminin üzerine yapılan felsefi tartışmalar ve arkasından gelen yeni açılımları hatırlar. Yine bu paralelde derinlikli bir dizi olmasa da, ‘Uzay Yolu’ dizisinin bir sürü teknolojik yeniliğe ilham vermiş olması da yadsınamaz. Yani bu dizi bilimden esinlenip yapılmakla birlikte, aynı yukarı örnekte filmlerde olduğu gibi gelecekte yeni bazı bilimsel yeniliklere ilham verme ihtimali durumları da var!

İkinci dizimiz ise Westworld (Batı Dünyası). 2016 Aralık ayı itibarı ile 9.2 değerinde olağanüstü yüksek bir imdb puanına sahip. 1973 yılında gösterime giren Michael Crichton’un aynı adlı filminden esinlenip, dizi haline getirilmiş bu yapımın birinci sezonu gösterimde. Her bir bölümün senaryosu ayrı yazar tarafından yazılıp, farklı bir yönetmen tarafından yönetilmiş. TV dizilerine verilen Emmy ‘nin zamanı geldiğinde bir sürü ödül toplayacağına şüphe yok.

Konu gelecek bir zamanda, ‘vahşi batı’ temalı bir tematik parkta geçiyor. Parkın asıl sakinleri androidler. (1973 yılı yapımı sinema filminde o robot dediğimiz araçların insansı olanlarına, artık günümüzde android diyoruz.) Vahşi Batı fantazisi yaşamak isteyen insanlar para karşılığı bu parkta istediklerinin karşılığını buluyorlar. Suçluları kovalamak gibi adalet yapıcılık, düello gibi cesaret deneyimleri, romantizm, dönemin doğal yaşamı gibi erdemli oyunlar yanında, sadece seks ve anlamsızca, salt öldürme içgüdüsüyle androidleri öldürmek gibi durumlar da var. Parkın ev sahipleri birbirlerini öldürebiliyorlar ama insanlara zarar veremiyorlar. Hele siyah elbiseli uğursuz bir katil var ki (Ed Harris canlandırıyor), öldürmeye doyamıyor. Gösteride ölen insansı androidler ise, son oyunun hafızası silindikten sonra tekrar oyuna geri konuluyorlar. Onlar için hayat her gün tekrarlanan bir cehennem. Başroldeki Evan Rachel Wood, iyi bir oyuncu. Gelecekte çok ünlü olacak. Yine bar sahibi Maeve rolündeki Thandie Newton da çok güçlü bir oyuncu.
Ama ünlü oyuncu Anthony Hopkins’in canlandırdığı başmühendis Dr. Ford karakteri var ki, androidlere gerçekçi mükemmeliyet yüklemek adına, insansı bilinçler de yüklemeye başlıyor. Westworld kahramanlarının dizi ilerledikçe ruh sahibi olmaya başladıklarını izliyoruz! Dizinin mesajı üzerine eleştirimiz- gerçi bir anlamda dizinin yapımcıları da aynı şeyi düşünmüş olabilirler!-, insanlığın bu kadar şiddet ve vahşeti eğlence olarak görmüş olması normal bir durum değildir, tipik Hollywood senaryosudur!

Sonuçta bu iki dizinin bilimkurgu olarak diye değil de fantastik diziler diye sınıflandırılmış olmasının sebebi; konunun gelecekte ve geçmişte geçiyor olmasına rağmen, inandırıcılık olayının güçlü olmasından, insan ruhunun, psikolojisinin ve bağlı olarak davranışlarının iyi işlenmesinden kaynaklanmaktadır. Bu izlenmeleri için iyi bir neden değil midir?
(ek not: diziler seks, şiddet, madde kullanımı gibi ögeler içerdiğinden +16 yaş sınırlamasına konulmuş. Ayrıca anlaşılmasının güçlüğü nedeni ile pembe dizi izleyicisi için cazip olmayabilir. Sonra seyretmeyi önerdiğim için bana kızmasınlar!)


Cengiz ÖZDER
16.12.2016

Facebook ta paylaş


Yazarın Tüm Yazıları...  -   Yazar'a mesaj yaz  -   Yorum Yaz 







 

Yorum Yaz

 

Tavsiye Et

Okuyucu Yorumları


 

SanatsalHaber Basın Konseyi üyesi olup Basın Meslek İlkelerine uymaya söz vermiştir. SanatsalHaber'de yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Sitede yayınlanan yazı ve fotoğrafların her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Copyright © 2008-2021 SanatsalHaber.com.